ABD dendiğinde ismi kimsenin aklına gelmeyecek hatta seyahat planları arasında hiç geçmeyecek bir şehir olan St. Louis’e yolum işim nedeniyle düştü. Şimdiye kadar bulunduğum 12. Amerikan şehri. Gitmeden önce sıkıcı olacağını bile düşündüğüm St. Louis, beni şehrin geneline yayılmış heykelleri, şehir müzesi, yeşil alanları, parkları ve 192 metre yüksekliği bulunan anıtı Gateway Arc’ı ile şaşırttı. Bizde bu saydıklarıma verilen değerle karşılaştırınca 300.000 nüfuslu St. Louis kadar sıkıcı olsak ama parkımız, heykellerimiz müzelerimiz el üstünde tutulsa keşke diye içimden geçirmedim değil.
Aslında genel anlamda çok fazla göremediğim şehrin “Downtown” bölgesinde zamanımın büyük çoğunluğu geçti diyebilirim. Downtown deyince aklınıza New York veya Chicago’nun işlek caddeleri gelmesin. St. Louis’in ki oldukça sakin ve de sessiz. Dünyanın dördüncü uzun nehri olan Missisippi kıyısına kurulmuş olan şehir zamanında batıya açılan kapı olarak adlandırılmış. İlk kurulduğunda liman özelliğinden dolayı ABD’nin önde gelen şehirlerinden olmuş ancak sonrasında yaşanan etnik çatışmalar nedeniyle bu gücünü Şikago’ya kaptırmıştır. Şehir’de yaşayan siyahilerin nüfusu beyazlardan fazladır.
St. Louis’de görülecek yerlerin başında “Gateway Arc” diye adlandırılan ve 192 metre uzunluğa sahip anıt bulunmaktadır. Gitmeden önce fotoğraflarını gördüğümde beni hiç heyecanlandırmamış aksine bu ne sıradan bir şey demiştim. Ancak Dowtown’daki otelde penceremden ilk gördüğümde inanılmaz etkilendim. Hele ki yanına gittiğinizde resmen hayran oluyorsunuz. Bir kere çok uzun. İkincisi mimarisi çok enteresan ve 1965’de yapıldığını öğrenince inanamıyorsunuz. Ayaklarının birbirine kavuştuğu en yüksek yerinde bir gözlem kulesi olduğunu duyunca şaşkınlığınız bir kat daha artıyor. 10 dolara yukarı çıkabiliyorsunuz. Ancak çıkmadan önce klostrofobi veya yürüme engeliniz olup olmadığı soruluyor. Klostrofobikler için neden uygun olmadığını sonradan anlıyorsunuz. Kulenin tepesine 5 kişilik yumurta şeklinde bir kapsülde sıkış tıkış çıkılıyor. Herkes diz dize oturuyor. Küçük bir kapıdan kapsüle giriyorsunuz. Yaklaşık 1-2 dakika içinde yukarı çıkmış oluyorsunuz ve şehri küçük pencerelerden aşağı doğru yaslanarak izliyorsunuz. En etkileyici kısmı aşağıya baktığınızda yapının ayaklarını görmeniz. Kendinizi dünyaya inmiş bir uzay aracında hissediyorsunuz. Yükseklik korkusunu olanlara sadece aşağıdan seyretmelerini tavsiye ederim.
Arc’ın bulunduğu Jefferson parkı yürüyüş için son derece ideal. Aynı şekilde Downtown içinde yer alan “City Park” sanat eserleriyle görülmesi gereken yerlerden.
“City Museum” ise oyun parkı şeklinde eski bir ayakkabı fabrikası içinde kurulmuş. Genellikle kullanılmış endüstriyel eşyaların kullanıldığı mekanda ziyaretçiler bu eşyalara dokunabildiği ve üzerilerinde hoplayıp zıplayabildiği mekan sürrealist bir yer haline gelmiş. Örneğin eski bir uçağı alıp müzenin dışına yerleştirmişler.
St. Louis’in Botanik Bahçesi ve Hayvanat Bahçesini ben görmesem de gezilmeye değer nitelikte olduğu söyleniyor.
Yeme içme konusunda Downtown çok fazla alternatif sunmasa da yine de farklı mutfaklara özgü restoranları bulabiliyorsunuz. Manzara sevenler için Hilton otelinin tepesindeki 360 Lounge Bar iyi bir alternatif. Ama bizde ki gibi bir yer beklemeyin. Çok daha casual bir ortamı var.
St. Louis Videoları:
Gateway Arc gözlem kulesinden görünüm
Gateway Arc’ın yerden görünüşü
Tadında Seyahatler…
YORUM BIRAKIN