Tadında Seyahat’in “Tadında Oteller” köşesi için Grand Hyatt ve Hyatt Regency İstanbul’da konaklamış ve tecrübelerimi anlatmıştım. Son olarak da zincirin en lüks sınıfı olan Park Hyatt Hotel‘de geçtiğimiz günlerde 1 gece konakladım. Nişantaşı’nda Maçka Palas adıyla bilinen İstanbul’un en güzel binalarından birinde yer alan Park Hyatt, bulunduğu bölgeye gerçekten çok yakışan bir otel. Hem sofistike hem de çok şık. Abartıdan uzak, yalın ve bir o kadar da lüks…
Park Hyatt İstanbul‘un bulunduğu Maçka Palas 1922 yılnda İtalyan Guilio Mongeri tarafından inşa edilmiş. Bu mimar aynı St. Antoine kilisesi ve İtalyan konsolosluk binasını da inşa etmiş. O binaları da insan gözünün önüne getirince hayran oluyor İtalyan mimarın yaptığı işlere.
Şair Abdülhak Hamid Tarhan ve Yazar Kerime Nadir bu zarif binanın bir süre sakinlerinden olmuşlar. Şimdi Park Hyatt İstanbul ‘da Abdülhak Hamid’e ait daire halen onun ismiyle birlikte yaşatılıyor.
Park Hyatt İstanbul‘un 25 Spa Suite olmak üzere toplam 90 odası bulunuyor. Spa suitelerin özelliği odanın büyük bölümünü kaplayan bir banyolarının olması ve bu banyoda Türk hamamı, buhar banyosu, yağmur duşu, ışık terapisi ve splash küvetinin bulunması. Yani odanızdan çıkmadan spa keyfi yapabiliyorsunuz. Ben hepsini tek tek denedim ve odanın içinde böyle bir fırsatın sunulmasına bayıldım.
Otelin Teşvikiye tarafına bakan odaları Fransız balkonlu. Arka havuz bölümüne bakanların ise balkonları bulunuyor. Teşvikiye tarafındaki odalar mimarisi ile büyüleyen Maçka Akif Tuncel Mesleki ve Teknik Lisesi manzaralı. Tüm odalar yüksek tavanları nedeniyle inanılmaz ferah. Park Hyatt İstanbul‘un bir diğer farkı ise odalarda arıtılmış su akan ikinci bir lavabonun bulunması. Yani içilebilen su odalarda mevcut. Pek alışkın olmadığımız bir durum.
Park Hyatt İstanbul’un en üst katında ise Penthouse Suiteleri yer alıyor. 5 adet farklı suitten oluşan bu katın mimarisi de çok farklı. Koridorundaki sutünlar çok etkileyici. Odaların kendi terasları bulunuyor ve her odada jakuzi ile geniş yağmur duşları bulunuyor. Bu odalar özel parti ve lansmanlar içinde kiralanabiliyor. Park Hyatt’ın kral dairesinin ise büyüklüğü tam 250 metrekare…
Park Hyatt İstanbul’un açık havuzunun olduğu avlusu da çok keyifli bir ortama sahip. Nişantaşında böyle şehrin gürültüsünden arınmış bir nokta olması hele ki havuzun bulunması çok etkileyici. Tam kafa dinlemelik bir alan yaratılmış. Tasarımı da çok hoş olmuş havuz ve arka planda zarif Maçka Palas… Ayrıca burada Le Petit Maison adlı restoranın da teras katı yer alıyor.
Park Hyatt İstanbul’un geniş bir kava sahip şık bir Wine Bar’ı da bulunuyor. Odama bu kavdan jest olarak gönderdikleri 3 farklı üzüm kupajı olan Barbare kırmızı şarap’ı çok beğendim. Yine lobby kısmında yer alan Lounge bölümünde sabah açık büfe kahvaltı da servis ediliyor. Zarif kahvaltı büfesi, çok şık meyve desenli servis takımları ile desteklenmiş. Daha önce bu takımlara başka bir otelde rastlamamıştım. Çok farklı ve eğlenceli buldum. Açık büfeye ek olarak masanızdaki menüden yumurta çeşitleri, waffle ve pancake gibi lezzetlerde sipariş edebiliyorsunuz.
İstanbul’da konaklamaktan en çok zevk aldığım otellerden biri oldu Park Hyatt. En çok da sakinliğini, tarihi ambiyansını ve sade şıklığından etkilendim. Tabi bir de içinde bulunduğu güzel lokasyondan…
Park Hyatt İstanbul Maçka Palas; Harbiye Mh., Bronz Sokak, no: 4, 34367
www.gurhankara.com ‘da konaklamama ait daha fazla fotoğrafa ulaşabilirsiniz.
YORUM BIRAKIN