Beni tanıyanlar Los Angeles’a olan aşkımı bilir. ABD’ye her seyahatimde mutlaka LA ziyareti yaparım. Ancak son seferimde yalnızca Boston ve New York’a gittim. Çünkü araya Tulum, Meksika’yı sıkıştırdığım için melekler şehrine vakit kalmadı. Ama bu kez beni LA kadar cezbetmeyen New York’u çok sevdim. Hatta doyamadım. Ama tabi ki Los Angeles aşkım hiç azalmadı!
New York’ta 2, 5 gün geçirdim. Bu koca şehir için çok kısa bir zaman. Ama daha önce 2 kere gitmiş olduğum için tursitik anlamda yapmam gereken herşeyi yaptığım için yine de iyi diyebilirim. Şöyle bir Brooklyn havası aldım geldim anlayacağınız.
New York’ta New Jersey’de yaşayan arkadaşım Beste’nin evinde kaldım. Önceki gidişlerimde hiç New Jersey’e gitmemiştim. Nasıl bir yer olduğunu bilmiyordum ve Manhattan’a bu kadar yakın olduğunu da farkında değildim. Beste’nin evinin hemen önünden shuttle tipi otobüslere biniyorsunuz ve 15-20 dakikaya bir tünelden geçip Times Square’a varıyorsunuz. Manhattan’a çok yakınsınız ama oradaki kargaşadan ve pahallı apartman dairelerinden uzaksınız. New Jersey’in Hamilton Park adlı kıyı kesimi Beste’nin evine yürüyerek 3 dakika. Buranın Manhattan manzarası nefes kesici.
New York’taki 2 günümün ilk gününü şehri olabildiğince gezmeye, ikinci gününü de alışverişe ayırdım. Vaktimi olabildiğince iyi kullanmaya çalıştım. İlk gün sabah 8’de Times Square’e işe giden Beste ile evden çıkıp, tüm gün Manhattan ve Brooklyn’i gezdim. Tam tamına 40 bin adım attım. New York yürümeye çok elverişli bir şehir ama çok büyük ve mesafeler de çok uzak.
İlk gün akşamında Beste ile buluştuk ve birşeyler yemek için Brooklyn’e gittik. Brooklyn, New York’un son zamanlarda en popüler yeme-içme ve alışveriş bölgelerinden biri haline geldi. Yan yana tarz restoranlar, butikler ve barlar her gün tıklım tıklım. Biz bir arkadaşımızın tavsiyesi üzerine Fette Sau adlı barbekü restoranına gittik. Et sevenler için bir cennet niteliğinde Fette Sau. Ağır ateşte barbekü şeklinde pişirilmiş steakler, kuzu etleri, tavuklar ve sosislerden dilediğiniz kadarını tarttırıp afiyetle yiyorsunuz. Dekoru da çok dikkat çekici. Bar tableri bıçak ve satır şeklinde tasarlanmış. Geniş bir bira listesi mevcut. Akşam yemeği vaktinde bir süre sıra beklemeniz kaçınılmaz.
Fette Sau’daki yemeğin ardından gün batımında Manhattan’ı görebilmek için Williamsburg’un kıyı şeridine gittik ve müthiş manzarayı izledik. Sonrasında ise Brookyln Bowl adlı konser salonunda o akşamki performanslardan bir kaçını izleyip birer bira daha içtikten sonra eve geri döndük.
Ertesi gün benim için alışveriş günüydü ama ben yine evden çok erken çıktığım için mağazalar açılana kadar gidip Brooklyn köprüsünü bir uçtan diğerine geçtim. Bol bol fotoğraf çektim. Sonrasında Union Square’e giderek alışverişe başladım…
Akşam yine Beste ile buluşup son akşamı bir rooftop’da manzara ile sonlandırma planımızı uyguladık. Archers Hotel’in rooftop’ı Spyglass’a gidip gün batımında Empire State Building manzarası ise kokteyllerimizi yudumladık…
New York’un tadı damağımda kaldı diyebilirim. Bir sonraki sefer daha uzun kalmak ümidiyle diyerek yağmurlu bir Cuma sabahı New York ile vedalaştım…
YORUM BIRAKIN