Eğer etrafta görülecek çok fazla şey varsa “Road Trip” yani “Karayolu Yolculuğu” son derece keyiflidir. Avrupa’da buna uygun çok fazla rota vardır çünkü bu küçük kıtanın hem doğal güzellikleri hem de şehirleri birbirinden gözalıcıdır.
Yaptığım en keyifli Road Trip’lerden biri İtalya’nın Milano şehrinden başlayıp, Cenova üzerinden Fransa’nın Nice ve Cannes şehirlerine ve Monako’ya kadar uzanan toplam beş günlük yolculuktu. Bu güzergahta o kadar fazla gezip görülecek şehir ve manzara var ki kesinlikle beş gün yetersiz kalıyor.
İşte İtalya-Fransa Road Trip’imiz;
1. gün:
İtalya’nın moda başkenti Milano’ya İstanbul’dan 3 saatlik uçuşla vardık. Daha önceden rezerve ettiğim aracımızı Malpensa havalanında teslim aldıktan sonra şehir merkezinde bulunan otelimize doğru yola çıktık. Kaldığımız Grand Visconti Palace Otel’in konumu ve misafirperverliği son derece tatmin ediciydi. Odaları da oldukça geniş. Gidecek olanlara tavsiye ederim. Geç saatlerde Milano’ya vardığımız için akşam yemeğinin ardından otelimize geri döndük.
2. gün:
Milano’daki ikinci günümüzü tamamen şehri gezmeye ayırdık. İlk durağımız Milan’ın simgelerinden “Milan (Duomo) Katedrali” oldu. Yapımı 600 yıla yakın süren, dünyanın en büyük 5. katedrali olan Duomo meydanındaki Milan Katedrali’nin mimarisi tam bir el emeği göz nuru. Dışı kadar içi de bir o kadar göz alıcı. Hemen karşısında yer alan dünyanın en eski alışveriş merkezlerinden olan “Galleria Vittoria Emmanuelle II”de yüksek cam tavanı ve ilginç mimarisi ile kendine hayran bıraktıran bir yapı. İçindeki kafelerden birinde soluklanmak için bir fincan Cappuccino’nuzu mutlaka oturup içmelisiniz.
“Duomo Meydanı”ndan girdiğiniz Alışveriş Merkezi’nin “Scala Meydanı” tarafından çıktığınızda karşınıza Milano’nun en önemli alışveriş caddelerinden “Via Manzoni” çıkıyor. Dünya’nın en lüks mağazalarını ve şık insanlarını görmek için gitmeniz gereken sokağın adı “Via Montenapoleone”.
Gün sonuna doğru ise durağımız 15. yyda inşa edilmiş olan “Castello Sforzesco” kalesiydi.
Milano’da dünya’nın en bilinen moda markalarının restoranları da mevcut. Biz de “Dolce Gabbana”nın restoranı nasıl olur diye merak edip akşam yemeğimizi marka’nın “Gold” adlı restoranında yedik. Son derece şık olan, adına uygun şekilde altın rengi objelerle süslenmiş restoranda yediğim Deniz Taraklı Risotto ve Dana Carpaccio çok başarılıydı. Lüks bir marka’nın restoranı olması gözünüzü korkutmasın fiyatları çok uçuk değil (Ana yemekler €25 civarında).
3. Gün:
Milano’ya kadar gitmişken dünya’nın en güzel yerlerinden biri olan Como gölünü görmeden olmazdı. Sabah erkenden yola çıkıp 35 km uzaklıktaki gölü görmeye gittik. Como gölü çevresinde irili ufaklı birçok köy/kasaba bulunuyor. Hepsini gezecek vakitiniz olmasa da mümkün olduğunca bu yerleri görmeye çalışın çünkü gerçekten hepsi birbirinden güzel. İlk durağımız bu köylerden biri olan Cernobbio idi. Como’da hava şansımıza sisli ve yağmurluydu ama yine de karşımıza çıkan mazaralar muhteşemdi.
Cernobbi’yi dolaştıktan sonra ise Como şehrinin yaklaşık 800 metre yukarısında bir dağın tepesinde yer alan “Brunate” köyüne gittik. Şansımıza sis yüzünden köyün muhteşem göl manzarasını yakalayamadık ancak burada bulunan İtalyan restoranı La Polenteria’da güzel bir öğle yemeği yedik.
Bir sonraki durağımız ise Como gölünün en meşhur yerleşim yerlerinden biri olan Bellagio’ydu. Yol boyunca inanılmaz güzellikte manzaralarla karşılaştık. Sis, yemyeşil ağaçlar ve şelalelerle göl kartpostal gibiydi. Merdivenli dar sokakları, renkli sevimli evleri ve dükkanları ile Bellagio ömrünüzün geri kalanını geçirmek isteyebileceğiniz hissini uyandıran bir yerdi.
Günü Bellagio’da bitirdikden sonra Milano’ya geri döndük ve akşam yemeği için Venedik’i andıran “Navigli” bölgesine gittik. Yan yana bir sürü restoranın olduğu bu sevimli kanal bölgesinde hangi restoranda yerseniz yiyin mutlaka “Beef Milanese” yani “Milano usulü Dana Etini” denemelisiniz…
Fransa kısmı ile devam edecek…
Tadında Seyahatler…
1 Comment