Hayatımda önemli yeri olan şehirlerin başında İstanbul ve Los Angeles geliyor. Bir üçüncü şehir seçicek olsam bu kesinlikle Londra olurdu. Bunda ortaokul ve üniversite yıllarımda dil eğitimi için bir süre orada yaşamış olmamın etkisi çok büyük. Hatta hayalim üniversiteden mezun olduktan sonra Londra’da yaşamaktı. Ama kader beni mastır için hayatımın şehri olan Los Angeles’a savurdu…
Son Londra seyahatimde yanımda profesyonel makinemde olduğu için çok güzel çok renkli kareler yakama fırsatım oldu. Fotoğraflarımda şehrin simgeleşmiş yönlerini ön plana çıkarmaya çalıştım.
Londra’ya ister yazın isterseniz de kışın gidin ama yanınıza mutlaka şemsiyenizi alın. Ne zaman yağmura yakalanacağınızın belli olmadığı bir şehir. Bizim Doğu Karadenize benze bir iklime sahip. Havalanından metroyla şehre geldiğimizde elimizde bavullarla şakır şakır yağmura yakalanmamızı unutamam. Taksi yok, harita açamıyorsun, insanlara yolu soramıyorsun yorgun ve argınsın…Gerisini düşünün.
Heatrow havalimanından şehre metro ile gitmenizi tecrübelerime dayanarak tavsiye etmem. Özellikle bizim gibi rush hour yani iş çıkışına denk gelirseniz 45 dakika nefes alamadan sıkış tıkış bir yolculuk yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bütçeniz elverirse taksi (60-70 pound civarında) tutun ya da tren veya otobüs’ü tercih edin.
Kaldığımız otel “South Kensington”da idi. Daha çok müzelerin ve büyükelçiliklerin olduğu bir bölge. Prenses Diana’nın bir zamanlar yaşadığı “Kensington Sarayı”, muhteşem güzellikteki “Hyde Park”, pazarları ile ünlü “Notting Hill”, alışveriş mağbetleri “Harrods ve Harvey Nichols” South Kensington’a yürüme mesafesinde. Şehrin daha merkezi yerlerine göre sakin ve daha düzenli bir bölge olduğu için South Kensington’dan çok memnun kaldık. Bölgede irili ufaklı her bütçeye göre otel bulmak mümkün.
Londra turistik aktiviteler için en bol alternatifi sunan şehirlerden bir tanesi. Londra’da geçirdiğimiz 4 gün içerisinde elimizden geldiğince her fırsatı değerlendirmeye çalıştık. Otobüsle şehir turundan, Thames’da bot turuna, günübirlik Londra dışındaki turlara kadar bir çok aktiviteye katıldık.
Londra’ya gidenlere ilk yapılması gereken şey olarak tavsiyem (özellikle akşam üzeri hava kararırken) “Thames nehri” kıyısında bulunan dev dönme dolap “London Eye”a binmeleri. 19 pond’a 30 dakikalık bir dönüşle tüm Londra’yı ışıl ışıl bir şekilde görme imkanınız oluyor. Özellikle de Parlamento Binası ve Big Ben’in tepeden görüntüsü hayranlık uyandırıyor.
Londra’da kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri yıllarca hakkında haberlerini okuduğumuz Kraliyet Ailesinin hem çalışma ofisi hemde konut olarak kullandığı Buckingham Sarayı… Saray’ın sadece bir kısmı ziyarete açık ve oda yalnızca yaz aylarında gezilebiliyor (Kraliçe’nin yazlık sarayını kullandığı zamanlarda). Ancak saray önünde her gün geleneksel olarak yapılan asker nöbet değişimini izlemeniz mümkün.
Buckingham Sarayı’nın bahçesinde bir gölet
“Buckingham Sarayı”ndan kısa bir yürüyüşle Parlamento meydanına ulaşabilir, burada bulunan kraliyet törenlerinin yapıldığı “Westminister Abbey” katedrali ile meşhur “Big Ben” saat kulesini ve “Houses of Parliement”-Parlamento binasını gezebilirsiniz. Thames nehri turu yapmak isteyenler için botlar hemen Big Ben’in önünden kalkıyor. “The Tower Bridge”e kadar Londra’yı ve bir çok önemli yapıyı su yoluyla görme fırsatınız oluyor. 1894 yılında açılmış olan “The Tower Bridge” gördüğüm en güzel köprülerden biri. Ayrıca üzerinden Thames nehri özellikle gün batımında şahane görünüyor.
The Tower Bridge’in adı hemen yakınında bulunan “The Tower of London” sarayı ve kalesinden gelmekte. Kalenin tarihi 1078 yılına kadar uzanıyor. Adı işkence ve ölümle anılan bu tarihi yapıyı da gezi listenize eklemeyi unutmayın.
Alışveriş severler için her markayı bulabileceğiniz “Oxford street ve Piccadilly Circus”, pahallı ve lüks markaların olduğu “Bond Street, Knightsbridge ve Regent Street” ile her çeşit mağazanın ve restoranın bulunduğu şehrin popüler bölgesi “Covent Garden” gidelebilecek yerlerden. Bit pazarları, ikinci el mağazaları ve renkli evleri ile meşhur “Notting Hill ve Portobello Road”u es geçmeyin.
Londra’nın en önemli meydanlarından Piccadily Circus
Londra demek gece hayatı demek. Gece hayatı da “Soho” demek. Her türlü klüp, bar ve restoran’ın olduğu bölge sabahlara kadar çılgın eğlencenin sürdüğü bir yer. Her zevke göre eğlence burada mevcut. Tiyatro, müzikal ve opera gibi kültürel faaliyetler için “West End” bölgesi tıpkı New York’un Broadway’i gibi… En popüler oyunlar buradaki tiyatrolarda izleyicileri ile buluşuyor.
Londra aynı zamanda tam bir müze cenneti. South Kensington’daki “Victoria ve Albert, Bilim Müzesi, Ulusal Tarih Müzesi” ile Great Russell Street’deki “British Museum”, Modern Sanat Müzesi olan “Tate London” ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de balmumu heykelinin bulunduğu “Madame Thussauds” müzesi görülmesi gereken en önemli müzelerden.
Londra’ya gittiğinizde mutlaka vaktinizin bir bölümünü yemyeşil bir cennet olan” Hyde Park”a ayırmalısınız. Parkta güzel bir yürüyüşün ardından “Serpentine” kenarındaki kafelerden birinde kahvenizi içip doğanın keyfini sürmelisiniz.
Londra’nın bir başka simgesel yeri “Trafalgar Meydanı” bir çok önemli etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır. Hemen ortasında yer alan havuz gece ışıklarla inanılmaz bir görsellik sunuyor.
İngiltere’nin başkenti Londra yeme içme sevdalılarının da bayılacağı bir şehir. Dünya’nın her mutfağına Londra’da rastlamak mümkün. İngiliz kültüründe “Çay” önemli bir yere sahip. Kalkıp Londra’ya kadar gitmişken otellerin veya mağazaların düzenlediği geleneksel 5 çaylarını kaçırmamalısınız. Ritz, Fortnum & Mason ve Claridge’s bu işin en iyilerinden…
Fortnum & Mason yeme-içme üzerine herşeyi bulabileceğiniz çok katlı bir mağaza. Yaklaşık 150 yıldır Londralılara hizmet veriyor. Tüm mağazada ürünler göz alıcı bir biçimde sergileniyor.
Publar şehri Londra’nın en eski publarından olan “The Lamb & Flag” İngiliz pub kültürünü deneyimlemek, biranızı yudumlarken yorgunluğunu atmak ve İngiliz mutfağının lezzetlerinden tatmak için birebir.
Harrods gibi dev mağazaların yeme içme ve market bölümlerini mutlaka gezmelisiniz. Hem iştah açıcı hem de görsel olarak doyurucu. “Selfridge” adlı mağazanın yeme içme katını özellikle tavsiye ederim.
İngiltere denilince yemek olarak akla gelen şeylerden biri de Fish & Chips yani Kızarmış Balık ve Patates Cipsi. “Covent Garden” civarlarında dolaşırken tesadüfen karşımıza çıkan “The Rock and Sole Plaice” bir çok yemek değerlendirme sitesince de tavsiye edilmiş bir restoran. Fish & Chipsi’de bir harika…
Tadında Seyahatler…
Valla gidip gezip dönmüş kadar oldum ! ..Hakikaten ödülü hak ettiğiniz kadar varmışş.Harika yorumlar ve muhteşem görsellerle zenginleştirdiğiniz siteniz ciddi anlamda emek harcanmış..İyi çalışmalar ve saygılarımla..
Murat Bey, güzel yorumlarınız için çok teşekkürler…
Güzel yorumlarınız için teşekkürler …..21 Ağustos’ta Londradayım. Paylaşımlarınız çok güzel dikkate alacam 5 çayı ve dönme dolap özellikle aklımda.İyi çalışmalar…..
Teşekkürler. Şimdiden iyi yolculuklar. Kısmetse bende Eylül’de Londra’da olacağım.
Kısmetse ben de 2016 yazında Londra’da olacağım. Sevgiler..
İyi yolculuklar 🙂