Paris’e gitmek demek dünyanın en bilinen mutfaklarından birinin içine balıklama dalmak demek. Şimdiye kadar gezdiğim şehirler arasında metrekareye bu kadar çok cafe, brasserie, patisserie ve bloungerie düştüğünü görmemiştim. Tabiki çok fazla restoranı olan şehirler var hatta İstanbul bunların başında geliyor ama aynı tip olanların birarada oluşu Paris’e özgü sanırım.
Fransız mutfağında hepimizin aşina olduğu lezzetler var ve Paris’de her adım başında bu lezzetlere rastlıyorsunuz. Örneğin, soğan çorbası hemen hemen her restoran ve kafe menüsünde bulunuyor. Boulangirie’lerden gelen nefis tereyağlı kruvasan kokusu, köşebaşlarında yapılan kreplerin kışkırtıcılığı aklınızı başınızdan almaya yetiyor. Eklerin en güzel kremalısı, Bonbonların birbirinden süslü olanları, yeme de yanında yat cinsinden Kişler, her bir çeşidinden denemek zorunda olduğunuzu hissettiren renk renk Macaronlar, Creme Brule ve Sufleler… Paris’e gidipte bu lezzetlerden en azından bir kaçını tatmadan dönerseniz çok şey kaçırmış olursunuz.
Bu saydığım lezzetlerin yanında yine Fransızlara özgü bizim mutfağımızda olmayan yemekler de mevcut. Kurbağa bacağı, Salyangoz, çiğ kıyma ve yumurtadan oluşan Tartare ve Kaz ciğeri farklı lezzet peşindekileri bekliyor. Daha önceki seyahetlerimden bildiğim Kaz ciğerinden bir pazarda denedim ve bayıldım. Küçük bir kutusunun bile oldukça pahallı olduğunu belirtmeliyim. Paris’de bizim denizlerimizde pek rastlanmayan ürünlerde bolca tüketiliyor. Mesela çok sevdiğim deniz tarağı, canlı olarak “shot”lanan İstiridye ile farklı yengeç türlerine, deniz ürünleri satan her yerde rastlanıyor.
Paris ziyaretimde gittiğim iki yerden bahsetmek istiyorum. Bunlardan biri Montmartre’de yer alan şirin Fransız kafesi “Cafe Montmartre” ve Champs Elysees’de bulunan Fransız mutfağının baş tacı Entrecote restoranı olan “L’Entrecote De Paris”.
Cafe Montmartre, Sacre Du Coure’e giderken yol üzerinde tesadüfen girdiğimiz bir kafe. Renk renk Macaronlar, Kruvasanlar, Kişler ve daha bir çok lezzetli ürününün tezgahlarında yerini aldığı kafe’de sebzeli Kiş ve Jambonlu Croque Moinseur yedik. Her ikisi de birbirindne lezzetliydi. Baget ekmeklerle hazırlanan sandviçlerde ise aklım kalmadı desem yalan olur. Öyleki, Orly havalanındaki Paul’de baget ekmeğinde tavuklu sandviç’i görünce üzerine atladım. Cafe Monsmartre’de güleryüzlü garsonumuzun tavsiyesi ile denediğim kahveli Macaronu yolunuz düşerse mutlaka deneyin. Tek kelimeyle enfes! Fiyatlara gelince; Kiş ve Croque Moinseur’in tabağı 8,5 Euro. Macaronun ise tanesi 1 Euro. Kahve de 2,5 Euro.
L’Entrecote Paris, Champs Elysees civarındaki restoranlara gitmeyin fazla turistikler uyarılarına rağmen son akşam yorgun argın kendimizi attığımız bir can simidiydi. Daha önceki Paris ziyaretimde farklı bir yerde yediğim Entrecote’ u bu sefer Rue De Marignan’daki bu restoranda denedim. Belli bir süre sıra bekleyerek yer bulabildiğiniz restoranda set menü olarak cevizli salata, entrecote ve patates kızartması veriliyor. Set menü 26 Euro.
Paris’e gittiğinizde her yerde karşınıza “Laduree” cafeleri çıkacak. Hem vitrinleri hem de kafelerin içleri göz alıcı. Mutlaka girip bir göz atmalısınız.
Şık butikleri andıran çikolatacıları da es geçmeyin. İçeride birbirinden enteresan sunumlara sahip çikolatalar iştahınızı kabartıcak.
Son olarak Marais bölgesine gittiğinizde “La Bague De Kenza” isimli Cezayir’e özgü tatlıların ve hamur işlerinin satıldığı dükkanı mutlaka görmelisiniz. Özellikle tatlıların görünüşleri sıradışı. Bizim gözlememize benzer nefis kıymalı gözlemelerini denemenizi tavsiye ederim.
Tadında Seyahatler…
Paylaşım için teşekkürler .Londra dan trenle parise geçmek istiyoruz.İnşallah nasip olur .Çikolatalar,kurabiyeler ve börekler süper. Bakalım nasip….