Eski Yugoslav ülkelerine gitmeye devam ediyorum. Eylül’deki Hırvatistan seyahatimin ardından bu kez de rotayı Slovenya’ya çevirdim. Kısacık bir haftasonu ziyareti yapıp geldim. Slovenya benim gittiğim 50. Ülke oldu. O sebeple her zaman özel olarak hatırlayacağım bu güzel ülkeyi.

Türk Hava Yolları’nın Cumartesi sabah 8:15 uçağı ile Ljubljana’ya gittim, saat 09:00’da konaklayacağım otele eşyalarımı bıraktım ve doya doya şehri gezmeye başladım. Ertesi akşam’da 19:55 uçağı ile İstanbul’a döndüm.
Uçuş zaten 1 saat 45 dakika sürüyor. Slovenya’da çok küçük bir ülke. Başkent Ljubljana 200.000 nüfusa sahip, en uzak yeri 15 dakika yürüme mesafesinde olan bir şehir. O yüzden bu süre yetip de artıyor.

Slovenya Turizm Ofisi’nin daveti ile gittiğim Ljubljana’da kent merkezinde yer alan Fil anlamına gelen Slon otelde (Best Western Premiere) konakladım. Yakın bir zamanda restore edilmiş otelin konumu bence şehirdeki en iyi noktalardan biriydi. He yere 10 dakika mesafede yer alıyordu. Çok da güzel bir lounge/ restaurant’a sahip.



Ljubljana Turizm Ofisi de bana şehri daha rahat gezebilmem, müzelere ve çeşitli görülmesi gereken yerlere ücretsiz girebildiğiniz karttan (Ljubljana Card) temin etti. Bu sayede hem ulaşım araçlarından bot turu da dahil, hem de kale gibi atraksiyonlar ve müzelere ücretsiz girebildim. 2 günlük kartın fiyatı 30 Euro. Ama çok işinize yarıyor.

Ljubljana’ya çok erken saatte varınca ve kalacağım otelde odam hazır olmadığı için ilk iş kahvaltıya gitmek oldu. Ek Bistro’yu aşağıda lezzetler kısmında yazdım.
Kahvaltının ardın şehri dolaşmaya başladım. Ljubljana’da hava gittiğimde 0 civarlarındaydı. Çok soğuk geldi bana. O yüzden üşüye üşüye dolaştım şehri. İlk durak olarak kaleye çıkmaya karar verdim. Şehirden 70 metre, Deniz seviyesinden de 240 metre yükseklikteymiş bu kale. Bir finkülerle çıkılabiliyor. Yada yürüyerek de çıkabiliyorsunuz. Finiküler tek yön ücreti 2 Euro. Ben Ljubljana kartımla ücretsiz çıktım. Kaleden manzara tahmin edebileceğiniz üzere müthiş. 360 derece şehir manzarası bulunuyor. Kalede ise Ljubljana tarihi hakkında bilgilere ulaşabileceğiniz müze kısımları mevcut. Buralara da kartla ücretsiz girebiliyorsunuz.


Kalenin ardından şehirde yapılması tavsiye edilen bir diğer etkinlik olan Ljubljanica nehrinde bot turuna katıldım. Yaklaşık 45 dakikalık bir tur bu ve yine kart almış olanlara ücretsiz. Bir de Ljubljana güzelliklerini su üzerinden görün derim…


Bot turunun ardından iyice üşüdüğüm için nehir kenarında bulunan mekanlardan birinde bir sıcak şarap molası verdim. Ardından da Slovenya’ya özgü sucuklardan denemek için Klobasarna adlı mekana gittim. Sonrasında ise odam hazır olduğu için otelime döndüm. Saat 15:30’da Slovenya Turizm Ofisinin benim için organize ettiği rehberli tur için otelimde rehberim Anze ile buluştum. Anze bana şehrin mimari yapısını anlatan 2 saatlik bir tur yaptırdı. Bana yeme içme ile ilgili harika tavsiyeler de verdi. Mesela aşağıda bahsettiğim Moji Struklji, Olimpija adlı börekçi ve Julia onun tavsiyeleriydi. Ondan ayrıca noel pazarlarını da gezdirmesini rica ettim. Kendim gezerken göremediğim pazarları da bu sayede keşfetmiş oldum.

Şehrin bir çok yapısında imzası olan Jose Plecnik, Slovenyalıların medarı iftiharı. Ülke bayraklarını simgeleyen renkleri ile Üniversite kütüphanesi, şehrin simgesi Üçüz köprü, Tivoli parkı ve dahası bu mimar tarafından tasarlanmış. Şehrin yeşil yapısında Plecnik’in çok büyük katkısı varmış.

Bir diğer dikkat çeken nokta ise Ljubljana’nın geçtiğimiz yıl Avrupa’nın en yeşil kenti seçilmiş olması. Bunun için yıllardır çok çeşitli çalışmalar yapmışlar. Bazı yolları trafiğe kapatmışlar. Yerlatı otoparkları açmışlar. Elektrikli araçlar şehirde ücretsiz olarak yolcu taşımaya başlamış…


Anze ile turumun ardından otele dönüp bir süre dinlendim ve sonra akşam yemeği için çıktım. Cumartesi akşamı ve noel zamanı olduğu için şehir ekstra kalabalıktı. Ben de önceden rezervasyon yaptırmadığım için ne yazıkki istediğim restoranlarda yer bulamadım. O yüzden restoran deneyimini ertesi güne bıraktım ve sokak lezzetlerinden denemeye karar verdim. Olympija’da börek üzerine de Rostilji’de Pleskavica burger yedim ve biraz daha noel pazarlarını gezdikten sonra otele dönüp uyumaya karar verdim…



Slovenya’daki ikinci günümde ülkenin gözbebeği olan Bled gölüne gitmek için 8:30da hareket eden yarım günlük bir tura katıldım.
45 dakika sonra Bled gölüne ulaşıyorsunuz. Turun fiyatı 65 Euro. Buna göldeki adaya gitmek için olan kayık turu, ve Bled kalesi girişi de dahil. Gölde motorlu taşıtların kullanılması yasak. Pletnas adı verilen bu tahta kayıklarla adaya seferler düzenleniyor. Pletnas adlı kayıkları Pletnars adı verilen kürekçiler ayakta kürek çekerek hareket ettiriyor. Venedikteki gondollar gibi. 10-15 dakikada adaya ulaşıyorsunuz. Adada 99 basamak ile çıkılan bir kilise bulunuyor. Bir tane gölün dibinde bir tane de kilisenin içinde olmak üzere iki adet efsaneye konu olan çan bulunuyor.
Bu kilisede nikah törenleri de yapılıyormuş. Ancak damat gelini bu 99 basamağı kucağında yukarıya çıkarmak zorundaymış! Böyle özel bir lokasyon için değer bence!



Adanın ardından durağımız Bled kalesi oldu. 100 metre yüksekteki kale, gölü en güzel gören konumda. İçinde hediyelik eşya dükkanları, Slovenya’nın en iyi restoranlarından biri, şarap tadımı yapılan bir dükkan ve bir şapel bulunuyor.




Kaleden sonra ise Bled’in şehir kısmına gittik ve meşhur Bled tatlısından yedik. Detaylar aşağıda! Burada bulunan noel pazarından da sıcak şaraplarımızı içtikten sonra Ljubljana’ya dönmek için yola çıktık. Kalan vaktimi Julia adlı restoranda yemek yiyerek ve noel pazarında alışveriş yaparak geçirdim.

Sonra da 9 Euro olan havalimanı shuttle’ıma bindim ve dönüş için yola koyuldum…
Gelelim Ljubljana lezzetlerine… 2 günde deneyebildiğim kadar çok şey denemeye çalıştım. İlk günü sokak lezzetlerine ayırdım, 2. Gün de şehirde bana en çok tavsiye edilen restoranlardan birinde yedim. Bakın nasıldı Slovenya mutfağı…
Slovenya uzun süre hem Avusturya-Macar İmparatorluğu hem de Yugoslavya’ya bağlı yaşadığı için bu iki kültürden de etkiler mutfağında oldukça hissediliyor. Orta Avrupa yemeği olan Gulaş burada da kendine yer edinmiş. Av hayvanları, şarküteri ürünleri, et yemekleri mutfağın başlıca lezzetleri arasında. Yalnızca 45 km olan deniz sınırı sebebiyle o bölgede deniz ürünleri mutfaklarında bulunuyor. Eski Yugoslav devletlerinden de gelmiş olan lezzetler var. Cevapcici ve Pleskavica köfteleri gibi…
Ek Bistro:
Kahvaltı ve brunch için en iyi adreslerden biri. Ben de kahvaltı vakti şehirde olduğum için ilk iş Ek’e gittim. Rezervasyonum yoktu ama şansıma 1 kahve içip bekledim ve 10 dakkaya kalkan masalardan birine oturtuldum. Eggs benedict, Eggs Florentine, Eggs Royale gibi çeşitlerin yanında granola, tost çeşitleri ve brunch kokteylleri de menü de mevcut. Benim tercihim ıspanak, hollandaise sos ve English muffinli Eggs Florentine oldu. Yanında da 1 kadej mimosa ile…


Klobasarna:
Slovenya’ya özgü sucuklardan yemek isterseniz o zaman dışında kocaman bir sucuk maketi olan Klobasarna’ya gitmelisiniz. Hardal, lahana ve bir adet sıcacık ekmek ile servis edilen sucuk bana göre çok lezzetli idi. Ayrıca Slovenya’ya özgü çorbaları da var. Kış aylarında çok iyi gidiyor…

Moji Struklji slovenjie:
Slovenya’ya özgü bir tür sarma halinde yenen krep. Hem tuzlu hem da tatlı versiyonları bulunuyor. Yemeklerin yanında da servis ediliyor. Şehirde bunu yapan en iyi mekanlardan biri Moji Struklji. 20 farklı çeşidini yapıyorlar. Mutlu ve çikolatalı olanını denedim ve kendimden geçtim. Mutlaka deneyin!

Burek Olimpija:
Osmanlı’dan gelen alışkanlıklardan biri de Balkanların börek aşkı. Sırbıstan, Hırvatistan ve Bosna nereye giderseniz börek en fazla yenilen atıştırmalıklardan. Slovenya’da da bu durum değişmiyor. Burak Olimpija şehrin biraz dışında bir büfe (15 dakika yürüyerek). 7/24 açık ve sadece fırından yeni çıkan tepsilerde pizza servis ediyor. Kıymalı, peynirli, elmalı ve pizza börekleri var. Ben pizza olanı denedim ve çok beğendim. Bizde de bence denenbilecek bir lezzet.

Rostilj:
Burası bir hamburgerci. Ama alıştığımız hamburgerlerden değil, Boşnaklara özgü cevapcici ve sırplara özgü pleskavica köfteleri ve bazlamaya benzer ekmekle burger yapıyorlar. Pleskavica hamburger etinden 2 kat daha büyük bir köfte ile yapılıyor. İçine marul, soğan ve domates sosu konularak yeniliyor. Kesin denemelisiniz dediklerimden!


Julia:
Şehirde Slovenya yemekleri yemek istiyorum dediğimde tavsiye edilen 2 mekandan biri burasıydı. Menülerinde 1 sayfa Slovenya yemeklerine ayrılmış. Genellikle et ağırlıklı yemekler yer alıyor. Gulaş da var elbette. Kremalı ıspanak çorbası ve bir kırmıız Slovenya şarabı ile yemeğe başladım. Ben rumpsteak dedikleri kırmızı şarap soslu biftek istedim ancak et çok ama çok sertti. Bıçak bile kesmez derecedeydi. Hiç sorun yaratmadan kendi önerdikleri bir başka et ile değiştirdiler. Bu kez gelen et yumuşacık ve çok lezzetliydi. Kırmızı şarap sosu ve yanında da peynirli struklji ve ve mantar sote gayet başarılıydı. Ama tipi Slovenya yemeği nasıl derseniz her yerde bulabileceğimiz lezzetlerden bir farklı olmadığını söyleyebilirim. Tabi başka restoranlar denemedim belki başka bir çok ilginç yemeği vardır.


Bled’de Cream Tart:
İkinci gün sabah erkenden yeryüzü harikası Bled gölüne gittim. Buraya özgü olan Cream Tart adlı tatlıdan yedim. Bled’e gidenlerin mutlaka tatması gereken bir tatlı olarak söz ediliyor. Vila Preseren adlı harika göl manzarası olan cafe de kahve ile birlikte bu tatlıdan denedim. Milföy arasına pastacı kreması ve üzerine de krem şanti. Krem şanti kesinlikle olmasa da olur. Ama pastacı kreması inanılmaz lezzetli. Ve son derece de hafif, az şekerli. Mutlaka deneyin…

Slovenya Balı Ljubljana’da her yerde karşınıza çıkacak. Bölgeye özgü bir arı türünden elde ediliyormuş ve çok özel olduğu söyleniyor. Ben tattım. Krem şekline getirilip çeşitli aromaları olanları çok değişik. Bal likörleri de ilginç. Bir de şarküteri ürünleri çok enteresan. Koyun, inek, domuz kadar at ve ayı etinden de sucuk tüketiyorlar. At etinden hamburger her yerde karşınıza çıkacak… Ben demedim. Pek de arzum yok bu konuyla ilgili.

Bu arada 1 Aralık itibari ile Ljubljana’da noel pazarları kurulmuş. Ülkenin ünlü ressamı Zmago Modic şehrin noel ışıklarını tasarlıyormuş her sene. Bu sene uzay konseptinde bir tasarım vardı. Tüm şehir ışıl ışıldı. Noel pazarlarından kestane ve tarçınlı sıcak şarap kokuları yayılıyordu her yere… Bence bir kez bu dönemde mutlaka ziyaret edilmeli Ljubljana.
YORUM BIRAKIN