The Test Kitchen: Aylar öncesinden rezerveasyon yaparak yer bulabildiğiniz, Cape Town’ın en iyi beş restoranından biri olarak kabul edilen The Test Kitchen, İngiliz şef Luke Dale-Roberts’a ait. Şehrin geçmişte gettosu olan ve günümüzde ise şık restoranları ve sanat galerileriyle bilinen Woodstock semtinde yer alan The Test Kitchen, The Old Biscuit Mill adlı fabrikadan bir kültür, sanat ve eğlence merkezine dönüştürülmüş kompleksin içinde bulunuyor. Zaten bölge bu kompleksin ve The Test Kitchen’ın açılmasıyla popülerleşmeye başlamış. Test Kitchen’da binbir rica ile barda oturmak şartı ile bir öğle yemeği için yer bulabildim. Şef Roberts’ın 5 tabaklık tadım menüsünü deneme şansına sahip oldum. Aslına bakıcak olursanız barda oturmak çok keyifliydi çünkü bu sayede mutfakta neler olup bittiğini gözlemleme şansına sahip oldum. Şef Roberts’ın dışında mutfakta 20 civarında aşçı çalışıyordu.
5 tabaklık menüde sırasıyla Assiette of Summer Tomatoes” yani spanakopita mousselu, domates dashili ve nane soslu mevsim domateslerinden oluşan tabak, sotelenmiş şitake mantarlı, yeşil fasülyeli ve misolu deniz tarağı soslu ızgara deniz tarağı (favorimdi), Maydonozlu elmalı, biberiye aromalı ballı, rokfor kremalı yaban domuzu, yanık kırmızı soğan köpüklü, patates ve snoek balığı karışımlı Kingklip balığı ve Thai usulü ızgara ananaslı, rosto muzlu, lyche sorbeli ve hindistan cevizli Türk lokumlu Tropikal tatlısı vardı. Hepsinin lezzetli ayrı ayrı çok başarılıydı. Görsel olarak ta çok özenilmiş tabaklardı. Yemek başında servis edilen ekmekler bir harikaydı. Özellikle peynir ve soğanlı olana bayıldım. Yemek öncesi içtiğim zencefil ve fesleğenli Belvedere Flower adlı kokteyl inanılmazdı. Yemek boyunca da Güney Afrika’ya özgü üzümlü Chanin Blanc’den yapılmış Raats şarapevinin beyaz şarabını yudumladım…
Carne: Cape Town’un zincirleşmiş İtalyan usulü et restoranı Carne yine ödül kazanmış bir şef olan Giorgio Nava’ya ait. Restoranlarıyla ünlü Kloof caddesinde yer alan etoburlar için bir cennet gibi olan Carne’nin etleri Nava’nın kendi çiftliğinde yetiştirilen hayvanlardan elde ediliyor. Menüde hayvanın neyle beslendiğinden yaşına kadar ayrıntılar yer alıyor. Garson masaya tepsi içinde bütün etleri getiriyor ve hepsinin özelliklerinden bahsediyor. Ben orta pişmiş bir Sirloin sipariş ettim. Yanına da güzel bir Pinotage kırmızı şarap söyledim. Et o kadar lezzetliydi ki porsiyon olarak büyük olmasına rağmen hiç bitmesin istedim. Yemeğin sonunda ise çok ağır olmaması için dondurma tercih ettim. Nutella’lı dondurma çok başarılıydı.
Black Sheep: Yine Kloof caddesinde yer alan ve Carne’nin hemen karşısında bulunan, 1 akşam önce gittiğimde yer bulamadığım Black Sheep’e bu kez rezervasyonlu gittim. Yine tıklım tıklım olan mekanın tarzı çok farklı. Kağıda basılı bir menüleri yok. Web sitelerine girip menülerini inceleyebiliyorsunuz. Ya da restoranın duvarında bulunan kara tahtadan ne yiyeceğinizi seçebiliyorsunuz. Yemekler günlük olarak değişebiliyor. Biten yemeklerin üzerine tahtada hemen bir çizik atıyorlar. Ben Black Sheep’te biraz farklı şeyler denemek istedim. Başlangıç olarak pirinç noodle’lı avakado ve kurutulmuş domates soslu mühürlenmiş dana etli Asya salatası sipariş ettim. Birbirinden farklı birçok lezzetin bir arada olduğu salataya bayıldım. Ana yemek tercihim ise sote ıspanaklı, yaban havucu püreli, brüksel lahanalı ve salatalık soslu ızgara deve kuşu oldu. Garsonun ısrarla medium-rare olarak yememi istediği deve kuşu etine bayıldım. Yumuşacık bir dana bonfile gibiydi. Etin üzerine ilave edilmiş karamelize portakal kabukları çok yakışmıştı. Yemeğimi çilekli tart benzeri olan ışkınlı çilekli ve kurabiyeli tatlıyla bitirdim. Yemek boyunca içtiğim Anura Pinotage da çok başarılıydı.
Willoughby & Co: İşte ilk akşam yediğim yemeklerine doyamayıp ikinci akşamda 25 dakika sıra beklemeyi göze alıp gittiğim enfes ötesi Japon restoranı. Ne zaman giderseniz gidin kapısında kuyruk eksik olmuyor. V & A Waterfront Shopping Mall’un içinde yer alan Willoughby’nin hem sushileri hem de Japon yemekleri çok başarılı. Özellikle ballı wasabili biftek ve baharatlı mühürlenmiş ton balığı’na bayıldım!
Devam Edecek…
YORUM BIRAKIN