Amerika’lı arkadaşım Justin, işi sebebiyle yaklaşık 10 yıldır Budapeşte’de yaşıyor. Tam bir Türkiye hayranı. Bulabildiği en ufak bir fırsatta soluğu Türkiye’de alıyor. Türk yemeklerine bayılıyor. Bir sürü de Türk arkadaşı var. Ben de yaklaşık 4 sene önce Justin ile tanıştım. Bu süre zarfında o bir çok kez İstanbul’a gelmesine karşın ve ne ben ne de diğer arkadaşlarımız onu Budapeşte’de ziyeret etme fırsatı yakalayamadık. Hep niyetlendik ama hep bir engel çıktı.
Sonunda mevcut Schengen vizemin bitmek üzere olduğunu ve son gününün de Pazar’a denk geldiğini görünce araya bir Budapeşte sıkıştırmalıyım diye düşündüm, Justin’e haber verdim, biletimi aldım ve Budapeşte’de bir Cuma günü kendimi buldum.
Budapeşte’ye 11:55 THY uçuşu ile gittim. Oraya vardığımda yerel saat 12:55’ti. Hemen taksiye atlayıp (Yakşalık 60 TL tutuyor) Budapeşte Opera binasının hemen yanında olan otelime gittim. Burası konum olarak çok merkezi. Her yere kolayca ulaşabiliyorsunuz. Metro, tramvay bir dakika uzaklıkta. O yüzden seçtiğim lokasyona bayıldım.
Justin ile saat 15:00’te otelde buluştuk. Ağustos sıcağında önce birşeyler içip serinleyip sonra şehri gezmeye başlamaya karar verdik. Hemen yakınlarda bulunan kafede sodalı rose şaraplarımızı (Fröccs) içtik ve ilk durağımız olan kaleye gittik.
Birinci Gün:
16:00 Castle District: Kaleye Opera binasının önünden metroya binip Vörösmarty meydanında indik. Buradan Chain köprüsüne doğru yürüdük. Chain bridge Budapeşte’nin en ünlü köprüsü. Buradan yürüyerek Tuna nehrini geçtik ve patika yoldan biraz yorularak şimdi National Gallery müzesi olan saray kısmına ulaştık. Yürümeyi sevmeyenler tepeye finiküleri kullanarak da çıkabilirler. Burada dilerseniz müzeyi gezebilirsiniz yada bizim yaptığımız gibi önünde yer alan terastan Budapeşte manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz.
16:30 Matthias Kilisesi & Fisherman’s Bastion: Sarayın arkasından yürüyüp Matyas çeşmesini görüp, biraz ileride yer alan Matyas kilisesinin bulunduğu yere gidebilirsiniz. Buradaki Fisherman’s Bastion adlı surlarda dolaşabilir, ilginç geçmişi olan kiliseyi gezip kulesine çıkabilirsiniz. Kilisenin çatısında bulunan meşhur Zsolnay porseleninden yapılmış kiremitler muhteşem. Bastion’un hemen önünden aşağı Tuna kıyısına doğru indiğinizde Budapeşte’nin simgelerinden olan parlamento binasını tam karşıdan görme şansınız oluyor. Önünde hemen bir selfie çekilin!
18:00 Elizabeth Bridge and Terasz Bar: Tuna nehrini hem Buda tarafından hem de Peşt tarafından paralel geçen tramvay hatları bulunuyor. Buda tarafında 19 numaralı bu tramvaya bindik ve Elizabeth köprüsü durağında indik. Bizim boğaz köprülerinin tarzına benzeyen Elizabeth köprüsü üzerinde yürüyerek Peşt tarafına geçtik. Artık susuzluğumuzu dindirme vakti geldiği için burada yer alan açık hava barı Terasz’da şezlonglara uzanarak Budapeşte akşamüstünün keyfini çıkardık. Tabi ki Fröcclerimizle!
19:00 Walk over the Liberty Bridge: Budapeşte demek köprüler demek. Birbirinden güzel köprüler! Liberty de onlardan bir tanesi. Bu yeşil köprü şimdilerde trafiğe tadilat sebebiyle kapalı. Biz de bu fırsatı kaçırmadık ve köprü üzerinde hava da yavaştan kararırken yürüdük. İnsanlar içkilerini kapıp köprüye gün batımını izlemek için gelmişlerdi. Hatta köprünün halatlarında oturmuş olanlar bile vardı. Liberty köprüsünün Buda tarafında çok bilinen nostaljik bir otel var; Hotel Gellert. Aynı zamanda şifalı sularında yüzebileceğiniz bir de hamamı var. Otele girmeseniz bile hemen önünde yer alan termal kaynak suyu çeşmesinden akan su ile elinizi yüzünüzü yıkayın ve hatta şifa niyetine için…
20:00 Menza Restaurant: Budapeşte’de kaliteli Macar yemekleri mi yemek istiyorsunuz? İşte size modern dokunuşlarla sunulan edilen Macar lezzetlerinin servis edildiği bir restoran önerisi; Menza. Özellikle hafta sonları, hele yaz aylarında yer bulmak zor. Menza, Macarca Kafeterya demek. Zaten ambiyans olarak da dinamik ve genç havayı hissedebiliyorsunuz. Normalden biraz daha yüksek sesle çalınan müzikleri çok iyi. Burada yemeğinize Macarların meşhur çorbaları ile başlayabilirsiniz. Ben langoslu yani üzeri peynirli Macar pişili sarımsak çorbasını, arkadaşımda soğuk servis edilen cevizli dondurmalı erik çorbasını tercih etti. İkisi de çok başarılıydı. Ana yemek olarak tercihim mantarlı risotto üzerine ördek göğsü oldu. Arkadaşım ise bir başka Macar lezzeti olan fırında ördek ciğerini tercih etti. Macaristan’da kesinlikle ördek eti denemelisiniz!
22:00 Kazinczy Utca: Budapeşte’de gece hayatının kalbi bu sokakta atıyor. Biz de akşam yemeğinin ardından birşeyler içmek için Kazinczy Utca’ya gittik. Yaz olduğu için garden bar yani bahçe barları tarzında mekanlar Budapeşte’de oldukça tutuluyor. Salaş görnümlü, salıncakların şezlongların olduğu herkesin rahatça takılıp sohbet ettiği bu mekanlara Kert deniliyor. Biz Mika Tivadar Mulato adlı Kert’te içkilerimizi içtik. Ama Jewish Quarter denilen bu bölgede daha bir çok bu tarz mekan var. Koleves Kert ve Ellato Kert gibi. Szimpla Kert en ünlüsü ve kapısında kuyruklar oluyor.
İkinci Gün:
10:00 Rudas Bath: Budapeşte’ye gelip yapmadan dönülmemesi gereken şey nedir? Tabiki kaplıcalara gitmek. Şehirde irili ufaklı birçok kaplıca ve hamam bulunuyor. Bunlardan biri de Rudas. Osmanlı döneminde yapılmış bir hamam Rudas. Ama bizdekilerden farkı göbek taşı yerine ortasında daire şeklinde bir hamam bulunması. Bu havuzun etrafında da 28 dereceden başlayıp 42 dereceye kadar artan sıcaklıklarda ufak havuzların bulunması. Sırasıyla bu havuzlara girip çıkıyorsunuz. Hamam giriş fiyatı 35 TL civarında.
13:00 Baotiful: Sabah kaplıcaya gireceğimiz için pas geçtiğimiz kahvaltıyı direk öğle yemeğiyle telafi ettik. Seyahat ettiğim şehirlerdeki farklı Asya restoranları deneme geleneğimi Budapeşte’de de sürdürdüm ve arkadaşım Justin’in öve öve bitiremediği Baotiful adlı Tayvan restoranında soluğu aldım. Burası aslında bir binanın garajı ve garajın içine yerleştirilmiş bir food trucktan oluşan konsept bir mekan. Arada bir food truck (yemek kamyonu) buradan ayrılıp farklı yerlerde servise gidiyor. Menüleri Tayvan’a özel sokak lezzeti olan buharda pişmiş ekmekle yapılan sandviçlerden ve dumplinglerden oluşuyor. Dana etli olanı bir harika! Baotiful Liberty Sqaure’de yer alıyor. Gelmişken meydanı da gezebilirsiniz.
14:00 St. Stephens Basilica: Budapeşte’nin ilk kralının isminin verildiği katolik kilisesi. Şehrin görülmesi gereken yerlerinden. Etrafında hem alışveriş hem de yeme içme bakımından çok fazla alternatif bulunuyor. Kralın ilaçlanarak korunmuş olan sağ eli bu kilisenin içinde sergileniyor! Ayrıca kubbesinde bir gözlem terası bulunuyor. 5 TL civarında ödeyerek şehri 360 derece görebiliyorsunuz. Biz de çıktık ve kesinlikle çıkmaya değiyor!
15:00 Szamos Patisserie & Parliament: Macar Parlamentosunu Tuna nehrinin karşısından görmüştük. Birde yakından görelim dedik ve yanına kadar gittik. Hemen arkasında bulunan meydanda yer alan dev bayrak direğininin önündeki nöbetçi askerlerin nöber değişimine denk geldik. Parlamento çok güzel bir mimariye sahip. Hatta Macarlar buraya şeklinden ötürü doğumgünü pastası da diyorlar. Pasta demişken parlamentonun arka köşesinde Szamos adlı çikolata ve marzipanlarıyla ünlü bir cafe var. Burada Macarların ünlü pasta ve çöreklerinden denemelisiniz. Biz Esterhazy Torta ve Dobostorta adlı pastalarından denedik. Yanına da güzel bir kahveyle çok keyifliydi.
16:00 Margaret Adası ve Bot turu: Budapeştelilerin sayfiye yeri neresi derseniz cevabı basit; Tuna nehrinin ortasında kalan Margaret adası… Burada ister spor yapabilir, ister cafe ve restoranlarında takılabilir, isterseniz de çimlerinde piknik yapabilirsiniz. Margaret köprüsünden yürüyerek adaya ulaştık ve birşey içtikten sonra Tuna nehrini güney ve kuzey boyunca geçip yolcu taşıyan teknelerden birine bindik ve güneye doğru bir bot turu yaptık. Bu bot duraklarda dura dura ilerliyor. O yüzden çok hızlı değil. Biz yaklaşık 1 saatin sonunda Liberty köprüsünü geçtikten sonra Peşte tarafındaki durakta indik.
17:30 Balna: Bottan indiğimiz yerin biraz ilerisinde Balna adlı bir kültür, sanat ve gastronomi merkezi bulunuyor. Mimarisi ile de dikkat çeken bir yer. Tuna kıyısı boyunca bir sürü bar ve restoranı içinde bulunduruyor. Bir kahve molası için buradaki cafelerden birinde oturduk ve şehrin manzarasına karşı yorgunluk attık.
20:00 Borkonyha: Macaristan’a 3. Michelin yıldızlı restoranını kazandıran mekan. Türkçesi şarap mutfağı anlamına gelen mekanın çok zengin bir kavı bulunuyor. İster menüden dilediğiniz yemeği seçebilir, isterseniz de 5 tabaklık tadım menüsünden isteyebilirsiniz. Biz de aynen öyle yaptık ve şefin muhteşem lezzetlerinden örnekler denedik. Başlangıcımız turunç aromalı karides toplu havuç çorbasıyla oldu. Tam anlamıyla damaklarımızı şölene hazırlayan bir başlangıç yaptık. Sonrasında ızgara ördek ciğeri, safranlı risotto yatağında kırmızı ton balığı, vişneli ızgara geyik eti ve finalde de passion fruitli ve kahve soslu çikolata vardı. Hepsi hem görsel olarak hem de lezzet olarak inanılmazdı. Benim favorim kırmızı tuna arkadaşımın favorisi ise geyik eti oldu.
Üçüncü Gün:
10:00 Deryne: Macarlar sabahları kahvaltı olarak genellikle Pogaca yani bildiğimiz Poğaça yiyorlar. Bir sabah biz de öyle bir kahvaltı yaptıktan sonra diğer sabah şehrin Buda kısmında yer alan sevimli bir Fransız Bistrosu olan Deryne’ye gittik. Hava da sıcak olduğu için harika dekoru olan bahçe kısmında oturduk ve kaz ciğerli eggs benedict yedik. Daha önceden farklı içerikli eggs benedictler denemiştim ama foie gras yani kaz viğerli olanını ilk denedim ve benden tam not aldı. Çeşit çeşit ekmekler, kruvasanlar ve tostlarla güzel bir kahvaltı seçeneği sunuyor Deryne…
12:00 WAMP Tasarım Pazarı: Her Pazar Deak Ferenc Ter’da Macar tasarımcılara ait ürünlerin satıldığı bir pazar kuruluyor. Birbirinden ilginç ve farklı ürünler bulunuyor. Ben sırt çantası, traş çantası, bileklik ve kolye aldım. Ama başka bir sürü şeyde aklım kaldı. Mutlaka uğrayın!
13:00 My Little Melbourne Brew Coffee: Üçüncü kuşak kahvecilerin en iyilerinden biri Jewish Quarter’daki My Little Melbourne. Americanosu nefis. Yorgunluğunu burada atabilir, hemen yakınında bulunan The Great Sinangog’u da gezi programınıza dahil edebilirsiniz…
15:00 Dönüş: Ve 17:00’deki uçağım için havaalanına gitme vakti. Ferenc Lizst küçük olduğundan çok erken gitmeniz gerekmiyor.
Son bir not: Budapeşte’de 24 ve 72 saatlik ulaşım kartları satılıyor. Ben 72 saatlik olandan satın aldım ve tramvay, metro, otobüs hepsini kartımla istediğim kadar kullandım. Fiyatı 42 TL civarında Mutlaka edinin!
Budapeşte’ye gidipte parlemento binası önünde selfie çekinmek gerçektende bir gelenek haline geldi :))
Çok güzel çünkü 🙂