Kosova’dan sonra Arnavutluk’a gitsek mi yoksa direk Karadağ’a mı geçsek ikileminde çok kaldık. Arnavutluk hakkında olumsuz şeyler duymamıza karşın Karadağ’a yol daha kısa gösterdiği için Arnavutluk üzerinden gitmeye karar verdik. Ancak yolda sapmamız gereken yeri kaçırınca boşver diyerek Kosova sınırından Karadağ’a geçelim deyip fikir değiştirdik.
İyi mi ettik kötü mü ettik bilemiyorum. Kosova’yı gerede bırakırken dik dağlara doğru tırmanmaya başladık. Dağın zirvelerinde Kosovo’dan çıkıp Karadağ’a giriş yapılan sınır kapısı var. Çok işlek bir yol olmadığından olsa gerek sadece 1 kontrol kabini var. Kosova tarafından çıkarken yine oradan aldığınız sigortayı görmek istiyorlar. Ardından 2 veya 3 km sonra Karadağ sınır kontrolüne ulaşıyorsunuz. Burada ilk kez bizden bagajımızı açmamızı istediler. Dediklerini yaptık.
Muhtemelen bu ıssız yolda Türk plakalı aracın ne işi var diye düşündüler. Nereye gittiğimizi sordular ve sonra Türkçe güle güle dediler. Gerçekten iyimi ettik kötü ettik bu yoldan geçerek derken bunu da kastediyordum. Yol çok ıssız, dik yokuşlarla ve virajlarla kaplı bir güzergah. Ayrıca arada sis de bastırıyordu ve haritaya baktığımızda bunlar iyi olan yerledi. Çok daha kıvrımlı yollar bizi bekliyordu. Ama manzara muhteşemdi.
Karadağ-Montenegro’ya Maceralı Giriş
Belli bir süre tırmandıktan sonra artık inişe geçtik. Karadağ’ın yolları tek şerit ve bu güzergah inanılmaz virajlıydı. Her 500 metrede bir tünele giriyorduk. Arada sis basıyor burunumuz önü oluyordu. Dağların arasında tepeden bir kaya düşer mi acaba diye endişelenerek ilerledik. Ve yol aşırı uzundu. Resmen tükendik. Ama yine de çok farklı bir karayolu deneyimi olduğu için bu rotayı sevdik. Manzara eşsizdi. Eğer aranızda iyi araç kullanan varsa bu rotayı tercih edebilirsiniz.
Akşama doğru Podgorica’ya vardık. Orada vakit kaybetmek istemedik çünkü gerçekten pek görülesi bir şehir değil. Hemen Budva’ya doğru yola çıktık. Bu arada Budva’daki otelimizi (Hotel Budva) ben seçtim. Hemen yanında şehrin en iyi restoranlarından biri olan Jadran yer alıyormuş ona da rezervasyon yaptım. Yaklaşık 2 saat sonra Budva’daydık. Otele girmeden restorana gittik ve akşam yemeğimizi yedik.
Jadran bir deniz ürünleri restoranı. Geçen seneki Karadağ gezimizde yemekler bizi pek memnun etmemişti ama bu kez doğru yere geldiğimizi anladık. Restoran tıklım tıklımdı. Çoğu masada da Türkler yemek yiyordu. Türkçe menüleri de vardı. Başlangıcı balık çorbasıyla yaptık. Alışılmışın dışında domatesli yapılmıştı ve çok lezzetliydi. Vazgeçemediğimiz kalamar tava (gruptan biri sadece onu yiyor) jumbo karides ızgara, deniz ürünlü spagetti ve deniz ürünlü risotto yedik. Hepsi ayrı ayrı lezzetliydi ama favorim spagetti oldu. Karadağ’da para birimi Euro. Spagetti 10 Euro’duydu. Çorba 3 Euro, karides 20 Euro.
Ardından otele döndük ve bir güzel yorgunluk attık.
Ertesi sabah otelde kahvaltı ettikten sonra Budva eski şehri gezmeye gittik. Otelden yürüyerek 10 dakika uzaklıktaydı. Eski şehir kalenin içinde yer alıyor. Dar sokakları, bozulmamış mimarisiyle göz kamaştırıcı Budva kalesinin içi. Hemen burada uygun bir yer bulup drone u saldım ve harika çekimler yaptım.
Stevi Stefan’da Hayal Kırıklığı
Ardından otele döndük aracımızı aldık ve meşhur Stevi Stefan adasını görmek için yola koyulduk. Burayı en güzel gören yer yol üzerinde adanın tam karşısına denk gelen yerde bir cep bulunuyor. Zaten kalabalık foto çektirenleri görünce anlıyorsunuz neresi olduğunu. Mutlaka durup foto çektirin. Biz zar zor bir yer bulup foto çektirdik. Ardından da adaya en yakın noktada yer alan plajın olduğu yere gittik.
Adaya doğru baktığınızda sol taraf halk plajı sağ taraf ise adanın şuanki sahibi olan Aman otelinin plajı. Halk plajında bir otopark bulunuyor. Yani araçla adanın dibine kadar gidebiliyorsunuz. Ayrıca burada keyifli bir restoran kafe de bulunuyor. Manzara zaten mükemmel. Hava da zaten sıcak. Biraz serinlemek için harika bir konum. Bizimkiler kafede dinlenirken ben de fırsattan istifade drone çekimi yapayım dedim. Adanın tepesine kadar gider nefis görüntüler alırım diye hayal kurarken biraz havalanıp Stevi Stefana doğru ilerlerken bir görevli geldi ve indir yassaaak dedi 🙂 tabi hayallerim suya düştü. Yine 5-10 saniye de olsa güzel görüntüler ve fotolar çekmeyi başardım. Youtube kanalım tadında seyahatte izleyebilirsiniz.
Stevi Stefan’ın ardından geçtiğimiz sene geldiğimizde gidemediğim Porto Montenegro’ya gittik. Burası ülkenin en büyük yat limanı. Lüks otellerin, mağazaların ve restoranların yer aldığı bir marina. Burada biraz dolaştıktan sonra bir İtalyan restoranında pizza yedik ve yerel beyaz şaraplardan tattık.
Karadağ’ın En Güzel Şehri
Sonrasında ise Kotor körfezine doğru yola çıktık. Burayı boydan boya kıyı boyunca geçmek çok keyifli. Harika manzaralar çıkıyor karşınıza. Minik köyler, koylar, dar yollar, yemyeşil dağlar ve yeşil kotor suları. Tahmin edin artık güzelliğini. Kotor’u pas geçtik. Eski şehri geçtiğimiz sene bolca gezmiştik. Bir sonraki durağımız Perast çok daha güzel. O yüzden oraya doğru devam ettik. Perast müthiş bir kıyı kasabası. Mimarisi hayranlık uyandırıcı.
Tam karşısında Our Lady of the Rocks ve Stevi Drode adlı adalar yer alıyor. Bir sürü irili ufaklı kafe ve restorana sahip turistik bir yer Perast. Biz de en güzel manzaralı yerlerden birinde bir kahve molası verdik. Ben yine drone havalandırdım. Müthiş kareler yakaladım. Taa adaların tepesin kadar gönderdim drone’u ama sarjı azalınca geri dönemeyecek diye bir anlık panik de yaşadım. Neyseki korkulan olmadı.
Perast’a güle güle dedikten sonra artık sıra bir sonraki ülkemize doğru yola koyulduk; Hırvatistan. Benim 4. Hırvatistan ziyaretimdi bu. Hepsinde de Dubrovnik’e gittim. Karadağ sınırından sonra Hırvatistan’a da sorunsuz geçtik. 2 saatlik bir seyahatin ardından Dubrovnik’e vardık. Otelimize yerleştik ve hemen eski şehre gittik. Dubrovnik aşırı turistik bir şehir olduğu için pek fazla otel seçeneğimiz malesef yoktu. Fiyatlar da aşırı pahalıydı. Mevcut oteller arasında merkeze en yakın olan Lapad Hotel’de konakladık. Ödediğimiz parayı pek hakettiği söyleyemeyeceğim ama mecburduk.
Dubrovnik’e en son Ekim ayında gitmiştim. Az bir süre geçmiş olmasına rağmen özlemişim. Hemen bizimkileri gün batımını yakalamak için Buza Bar’a götürdüm. Pan biralarımızla birlikte güneşi batırdık ve oradan da akşam yemeği için bir diğer favori mekanım olan Kamenice’ye gittik. Kalamar tava, sarımsak ve şarap soslu midye ve mürekkepli risotto yedik. Kesinlikle tavsiyemdir. Burada yemek yemelisiniz.
Yemeğin ardından otele döndük ve ertesi sabah erkenden Bosna’ya doğru yola çıktık…
YORUM BIRAKIN