Arjantin çok büyük bir ülke… Yapılacak o kadar çok şey sunuyor ki ziyaretçilerine, eğer kısa bir zamanınız var ise günlerinizi neyle değerlendireceğinize çok zor karar veriyorsunuz. New York’ta yaşayan arkadaşım Beste ile daha önce Meksika seyahati yapmıştık. Onun tavsiyesi işe Tulum’a gitmiş ve oradan çok mutlu ayrılmıştık. Beste hem çok iyi bir seyahat arkadaşı hem de yapılacaklar konusunda çok iyi kararlar veriyor.
Arjantin’e gitmeye karar verdiğimizde de yine onun fikirlerini ön plana alıp rotamızı belirledik. Bana kalsa Arjantin ve Brezilya’yı içine alan bir seyahat arzusunda idim. Ama bu sefer çok koşturup gittiğimiz yerlerden birşey anlamayacaktık. Beste’nin fikri sadece Arjantin’e gidelim, hatta gitmişken taa buzullara inelim ve Buenos Aires’i de doya doya gezelimdi. Önümüzdeki senede Rio de Janeiro ve Iguazu şelalelerini içine alan bir tur planlayabilecektik böylece. Buzul konusunda ben çok emin değildim. Soğuk sevmem, buzulun üzerine çıksam ne olacak ve hatta ya kırılırsa gibi düşünceler bile aklımdan geçmedi değil. Ama içimden bir ses Beste’ye güvenmem gerektiğini söylüyordu.
Tüm planlamalarımızı yaptıktak sonra Arjantin seyahatimiz başladı. İlk 4 gün Buenos Aires’te kaldık ve sonra 3 saatlik bir uçuş ile buzul yürüyüşünü yapacağımız El Calafate’ye geçtik. El Calafate’ye vardığımızda hava çoktan kararmaya başlamıştı. Hava sıcaklığı da bizim sonbahar Ekim ayı gibiydi. Tabi gelmeden önce buzul yürüyüşü için gerekli olan malzemelerin listesini almıştık tur şirketinden. Ama ben normal ayakkabıların yeterli olup olmayacağı konusunda çok endişeliydim. El Calafate’yi dolaşırken tur şirketinin ofisine uğrayıp, ne kar botlarımın ne de kar pantolonumun olmadığını söyledim. Onlarda bana hemen bir kaç dükkan ilerideki kar malzemeleri dükkanından kiralayabileceğimi söylediklerinde çok rahatladım. Gidip kar botlarımı ve pantalonumu kiraladım (95’er Arjantin Pezosu). Eldivenlerim zaten vardı. Üzerimi de kat kat giyinecektim. Sıcakladığımda çıkrarabilmek için…
Gelmeden önce kendime güvenip kot ve spor ayakkabıları ile buzul yürüyüşüne katılmadığım için malzemeleri kiralayarak ne kadar isabetli bir karar verdiğimi yürüyüş sırasında o kadar iyi anladım ki… O şekilde gitmiş olsaydım rüzgar, yağmur ve soğu yüzünden muhtemelen turu tamamlayamazdım!
Konakladığımız otel La Cantera‘dan (Calle 306, El Calafate, Santa Cruz, Arjantin) sabah 5:30 gibi tur şirketimiz Hielo Y Aventura tarafından alındık. Tura katılacak diğer 40’a yakın kişi ile buluştuktan sonra Argentino Gölü’nün güneyindeki Perito Moreno buzuluna doğru yola çıktık. Yarım saat sonra Los Glaciares Milli Parkı’na geldiğimizde içeri giriş ücretimizi ödedik (260 Arjantin Pezosu). Buradan itibaren Perito Moreno buzuluna yarım saate yakın süren bir sürüşün ardından ulaştık. Buzulu ilk gördüğünüzde heybeti karşısında diliniz tutuluyor diyebilirim. Dev bir kütle. Üzerinden düşen en ufak bir parça bile gök gürültüsü gibi ses çıkarıyor.
Hemen karşısındaki tepeye kurulmuş olan platformdan buzulu izleyebiliyorsunuz. 250 km2lik bu buz kütlesi Buenos Aires kadar bir alanı kaplıyor ve hergün 2 metre büyümeye devam ediyor. Evet yaşayan bir buz kütlesi düşünün. Bir yandan kırılıp göle dökülürken diğer yandan her gün 2 metre kütlesine kütle katılıyor. Suyun üzerinden yüksekliği 75 metre, en derin yerinden itibaren ise 170 metre yüksekliğinde bir dev!
Fotoğraf çekimlerimiz ve hayranlıkla buzula dalıp gitmemiz bittikten sonra bu kez sıra üzerinde yürümeye geliyor. Argentino gölü kenarına iniyoruz ve burada bizi bekleyen feribot ile karşı kıyıya hemen buzulun kenarına geliyoruz. İndikten sonra gruplara ayrılıp yaklaşık 45 dakika patika yollardan buzulun hemen kenarına kadar yürüyoruz. İşte beni en çok zorlayan kısım buydu diyebilirim. Sürekli tepelere doğru çıkıyorsunuz. Sırtınızda yemeğinizin bulunduğu çantanız, bir yandan yağmur ve rüzgar nefesiniz kesiliyor. İşte o an benim burada ne işim var diyorum. Sonra buzulun kenarında kurulmuş olan çadırlara varıyoruz. Burada bize 5er kiloluk buz kramponları veriliyor. Onları da yüklenip 20 dakika daha yürüyüp buza çıkacağımız yere varıyoruz. Ayağımıza kramponları geçiriyor, emniyet kemerlerimizi takıyor ve dev buzula ilk adımımızı atıyoruz. Hiç kolay değil. 5er kiloluk kramponlar, sırt çantaları, rüzgar ben gerçekten pişman oluyorummmm. Ancak hemen sonra biraz buzulun içlerine girince karşılaştığım manzarayla gözlerime inanamıyorum. Burası başka bir gezegen. Burası Süpermenin geldiği gezegen olsa gerek. Bembeyaz buz tepeleri, buz mavisi delikler, ve eriyen buzların oluşturduğu minik dereler. Rüya gibi. Gruptan geri kalmamaya özen göstererek bu güzelliklerin bol bol fotoğrafını çekiyorum.
Hayranlıkla 1 saate yakın buzulun içlerine doğru yürüyoruz. Sonra mola vakti. Otelimizin bizle riçin hazırladığı erzakları yiyoruz. Rizgardan korunmak için alçak bir nokta seçiyoruz. Önümüzde akan mini derenin sesi ve onun dışındaki sessizlik ve tepemizde uçan şahinler. İşte vahşi yaşam. İlk kez bu kadar doğanın vahşiliğini hissettiğim bir geziye katılıyorum. Sonra biraz daha ilerliyoruz ve artık buz tepelerinin üzerinde yürümemize izin vermeyeceği noktaya kadar geliyoruz. Fotoğraflarımızı çekip geri dönüşe başlıyoruz. Herşey muhteşem ama bir de şu geri dönüş olmasa. Neredeyse ağlayacak hale geliyorum. Sonunda oflaya poflaya varıyoruz teknemize. Tükenmiş haldeyim ama o da ne. Buzul parçaları ile tur şirketimiz bize birer bardak viski ikram ediyor… Hemen teknemizin üzerine çıkıyoruz ve arkamızda bıraktığımız Perito Moreno’yu izleyerek ve içimizi ısıran viskilerimizi yudumlayarak koca buzula veda ediyoruz…
Beste bu işi biliyor. Onca zahmetine rağmen bu buzul yürüyüşü eşsiz birşey. Zaten 50 yaşından sonra tur şirketi sizi kabul etmiyor. Hem zor hem de riskleri var çünkü.
Akşam pestilimiz çıkmış ve kurt gibi acıkmış halde La Tablita adlı restorana gidiyoruz. Burası El Calafete’nin en iyi restoranlarından. Nefis steakler ve bölgeye özgü kuzu çevirme yiyebileceğiniz bir mekan. Porsiyonları inanılmaz büyük. Biz karışık et tabağı söylüyoruz ve o kadar aç olmamıza rağmen bitiremiyoruz. Yanında da güzel bir Patagonya kırmızı şarabı ile gecemizi sonlandırıyoruz.
Ertesi gün çok işimiz var. At binmek için Patagonya tepelerine kendimizi vuracağız. Gösterişli Arjantin atlarının üzerinde çayırları, yamaçları aşacağız. At turumuzu Estancia Alice’de yapıyoruz. Cerro Frias adlı turun bu hizmetine bayılıyoruz…
Buzul üstündeki video çekimlerim teknolojinin gazabına uğramış olsada tüm bu serüvenimi yukarıdaki videoda izleyebilirsiniz. Hatta bir de kanalım Tadında Seyahat’e abone olursanız değmeyin keyfime…
YORUM BIRAKIN