İsviçre’deki ikinci günümüzde Bern’de konakladığımız otelden check-out yaptıktan sonra 2 gece konaklayacağımız Luzern’e gitmek üzere yola çıktık. Tabi planımız doğrudan Luzern’e gitmek değil yol üzerindeki kasaba ve şehirleri gezmekti.
Yaklaşık 1 saat sonra ulaştığımız ilk şehir Thun gölü kıyısında yer alan ve yine aynı adı taşıyan Thun oldu. Thun, içinden geçen Ren’in kolu olan Aare tarafından ikiye bölünmüş, hatta bir de ada oluşturmuştur. Nehir eski ve yeni şehri birbirinden ayırıyor. Coşkulu akan Aare’nin her iki kıyısında bir sürü restoran ve kafe yer alıyor. Şehrin tarihi kısmı çok etkileyici. Biz Thun’daki kafelerde bir kahve molası verip bir sonraki noktamıza ulaşmak için yola çıktık.
Thun’dan yaklaşık yarım saat uzaklıktaki Spiez’e yol üzerinde tepe bir noktadan baktığımızda vurulduk. Gölün kenarında bir kilise ve sevimli evler ile önündeki yat limanı ile büyüleyici görünüyordu. Hemen yolumuzu çevirip Spiez’e bir göz atmaya karar verdik.
Spiez’in minik bir merkezi var. Bu merkezde toplam 13bin kişi yaşıyor. Daha çok yazlık evleri andıran bir mimarisi var buradaki evlerin. Şehrin şatosu ve kilisesi çok etkileyici. Yat limanı da sanki bir Akdeniz şehri havası veriyor Spiez’e. Spiez’in iskelesinin bulunduğu yerde çok güzel manzaraya sahip Riviera adlı bir otel bulunuyor. Biz gittiğimizde restoranında öğlen menüsü bitmiş yalnızca pizza ve içki servisi yapıyorlardı. Bizde birşeyler içip yolumuza devam etmeye karar verdik. Gölde şehirler arası sefer yapan vapurlar gelip geçerken, yemyeşil dağlar ve berrak göl, tekneler ve huzur bize çok iyi geldi.
Spiezden ayrılıp kış turizminin önemli şehirlerinden Interlaken’a doğru yol alıyoruz. Gölün kenarında ilerlerken yine gördüğümüz manzaralar karşısında kendimizden geçiyoruz. Yaklaşık yarım saat sonra Lake Thun ve Lake Brienzer arasında yer alan Interlaken’a varıyoruz. Burada şehrin içinde arabayla dolaşıp şehri tanımaya çalışıyoruz. Höhematte Parkı şehrin merkezi niteliğinde. Burası yamaç paraşütü yapanların aynı zamanda iniş noktası. Birbiri ardına paraşütler parka iniş yapıyor. Interlaken’da dikkatimizi otellerin fazlalığı çekiyor. Kış için çok tercih edildiği belli oluyor.
Interlaken’ı geride bırakıp Luzern’e doğru Alplerin üzerine tırmanışa geçiyoruz. Ağzımızı açık bırakan manzaralar arasında ilerliyoruz. Yeşilin bunca tonu ancak Karadenizde var diyoruz. Tabi mimari açıdan da keşke memleketimizde bu kadar özenli yapılaşmış olsaydı demeyi de ihmal etmiyoruz. Tam dağların arasından yavaş yavaş alçalırken karşımızı muhteşem güzelliği ile Lungern çıkıyor. Hemen karar verip yan yoldan çıkıyoruz ve Lungern’e doğru gidiyoruz.
Kasabaya vardığımızda Lungern’den teleferikle dağ zirvesini çıkıldığını görüyoruz ve hemen teleferik istasyonuna gidip bilet alıp kendimizi 600 metre yükseklikteki Turren’e doğru giderken buluyoruz. Video’da izlediğinizde gördüğümüz muhteşem manzaraya sizde şahit olacaksınız. Turren’in tepesinde sevimli bir aile tarafından işletilen salaş bir restoran var. Mis gibi yayla havasıyla ister yemek yiyin, ister yürüyüş yapın istersenizde birşeyler yiyin. Teleferikle gidiş dönüş 30 İsviçre Frangı…
Turrenden indikten sonra bir süre Lungern’in göl kenarında yürüdük. İnsanlar burda hem piknik yapıyor hem de denize giriyordu. Uzun zaman evlerin güzelliklerini aklımdan çıkaramayacağım. Hele renkli panjurları ile sardunyalarını…
Lungern’in ardından yaklaşık 1 saat sonra Luzern gölü kıyısında yer alan Luzern’e vardık ve göl kenarındaki en güzel otellerden biri olan Seehotel Hermitage’a check-in yaptığımızda saat çoktan 6 olmuştu. Bizde yorgun olduğumuz için akşam yemeğine kadar otelde takılıp yemeği de burada yemeye karar verdik.
Sabah erken kalkıp İsviçre’nin başka şehirleri için yola çıktık…
YORUM BIRAKIN