Soğuk! Çok soğuk! Mayıs başı gittiğimiz Edinburg bu kez bana çok soğuk geldi. Henüz yaza girme emareleri burada kendini hiç göstermemiş. Sokaklarında esen sert rüzgarlar ellerimize bile neden eldiven getirmedik ki pişmalığını yaşatıyordu.
Ama Edinburg yine güzel hep güzel! Bu kez şehrin çok sevdiğim bölgesi Stockbrigde’de tam Victorian tarzı bir binaya konuşlanmış küçük ama lüks butik otel Nira Caledonian’da konakladık. Waveryl tren istasyonuna yürüyerek 15 dakika uzaklıkta. Stockbridge’in sevimli dükkanları hemen arka sokağında. Water of Leith’de keyifle yürüyüş yapmanız için neredeyse nehir otelin yanından akıyor.
Nespresso makineniz, jakuziniz, ipod için giriş, nefis bir sabah kahvaltınız, personelin sıcak ilgi ve alakası oteli ön plana çıkartan harika detaylar. Bohem ve modern karışımı mimarisi ise hayranlığınızı kazanacak nitelikte. Nira Caledonian’ın kahvaltısında servis edilen Somonlu poşe yumurtayı halen unutamıyorum!
Edinburg’a annem çok gitmek istediği için Londra sonrasında tren ile gittik. Yaklaşık 4 saat sürüyor Londra’dan Edinburg. Uçakla gitmekten çok daha keyifli. Hem şehrin göbeğinden binip Edinburgh’un merkezinde iniyorsunuz, hem de yemyeşil manzaraları izleyerek seyahat ediyorsunuz.
Edinburg’ta bu kez annemin de sevebileceği yerlerde yemek yedik ve onun ilgisini çekebilecek aktiviteler yapmaya çalıştık. Bu konuda Visit Scotland bana çok yardımcı oldu. Onların tavsiyeleri doğrultusunda şehri gezdik.
Daha önce gittiğimde şehri mümkün olduğunca yürüyerek tanımaya çalışmıştım. Ancak bu kez annem yanımda olduğu için hop-on hop off otobüsleri tercih ettik. Scott Anıtının hemen yanındaki bilet gişesinden biletlerinizi alabiliyorsunuz. Farklı seçenekler var. Biz şehri baz alan turu seçtik. Fiyatı 15 Pound. Edinburg’un en görülmesi gereken yerlerinde sırayla duruyor. İlk durağımız tüm heybetiyle tepenin üzerinden şehri izleyen Edinburg kalesi oldu. Sonradan farkettik ki, İskoçya’daki bir çok gezip görülmesi gereken yerin fiyatı hep 15 Pound. Kale de aynı şekilde 15 pounddu.
Kaleden nefis bir şehir manzarası görülüyor. Geçen sefer geldiğimde vakit darlığı sebebiyle kalenin olduğu yere çıkmış olmama rağmen gezmemiştim. Bu kez fırsatı kaçırmadım. İçeride Edinburgh’u ve kalenin tarihi ile ilgili bir sürü aksesuar, savaş objeleri ve kıyafetler sergileniyor. Tarihe ilgisi olanlar çok sevecektir. Beni en çok manzarası etkiledi diyebilirim.
Kaleden sonra ise İskoçya’ya bir önceki gelşimde yine yapamadığım Viski deneyimini yapmaya karar verdik. The Whisky Experience, Edinburg kalesinin hemen aşağısında yer alıyor. Viskinin anavatanı İskoçya’nın neden bu kadar başarılı olduğunu, viskinin nasıl üretildiğini ve tarihçesini bir zaman tüneli içinde izliyorsunuz. Sonrasında ise bölge bölge viskilerin özelliklerini öğreniyor ve üzerine de tadım yapıyorsunuz. Benim en ilgimi çeken kısmı müzenin viski kolaksiyonu oldu. Tam 30bin şişe viski sergileniyor burada. Göz kamaştırıcı! Giriş ücreti yine 15 Pound.
Viski ile ısındıktan sonra indiğimiz yerden otobüse tekrar binip bir sonraki görmek istediğimiz yer olan Holyrood sarayına gittik. Sarayın hemen karşısında yer alan İskoç parlamentosunun önünde indik. Sonra yine 15 Pound olan biletlerimizi aldıktan sonra sarayı gezmeye başladık. Holyrood Sarayı Birleşik Krallığın İskoçya’daki konutu. Holyrood haftasında kraliçe her sene gelip burada 1 hafta konaklıyormuş. İçinde kral ve kraliçelerin odaları, balo salonlarını gezebiliyorsunuz. Hemen yanında da bir kilise kalıntıları bulunuyor. Sarayın bahçesi göz kamaştırıcı. O yüzden mutlaka gidince bahçesini de gezin.
Holyrood sarayını da gezdikten sonra bahçesinde yer alan kafede dinlenmek için kahvelerimizi içtik. Birer de scone yedik afiyetle. Sonrasında ise şehir merkezine doğru yürüdük. Eğer yürüme ve tırmanma konusunda kendinize güveniyorsanız, Holyrood sarayı yakınında Arthur’s Seat atlı tepe bulunuyor. Burası şehrin en iyi manzaralarından biri olarak kabul ediliyor. Biz cesaret edemedik ama siz deneyebilirsiniz. Bir diğer gitmek istediğimiz Calton Hill’e ise yorulduğumuz için gidemedik. Burası da bir anıtın olduğu etkileyici bir manzaraya sahip bir tepe.
Şehir merkezine ulaşınca ana caddeleri olan Princes Street ve Queen Streette biraz gezindik. Burada mağazalar ve restoranlar bulunuyor. Yani alışveriş tutkunları için en önemli 2 adres bu iki cadde.
Akşam üzeri ise Edinburh’da yaşayan arkadaşım Burçin ve eşi Yiğit ile buluşmak üzere Edinburg’un kıyı semti Leith’e gittik. Burada In the Shore adlı restorsanda nefis birer fish & chips yedikten sonra kahvelerimizi yine Leith’te bulunan Theucters Landing adlı mekanda içtik. Burçin’in mekan tavsiyelerine çok güveniyorum. Geçtiğimiz sefer de bana çok lezzetli restoranlar tavisye etmişti. Bu kez bizi bizzat kendi götürdü mekanlara. Çok teşekkürler.
Güzel bir akşamın ardından otelimize geri döndük. Ertesi gün ise Edinburg dışındaki turlardan birine katıldık. Seçtiğimiz tur Stirling Kalesi, Loch Lamond ve Glengoyne Viski Üretim merkezini içine alan turdu. Siz ilgi alanınıza göre Highland bölgesi ve 1 günde İskoçya’nın en önde gelen yerlerini kapsayan tur gibi seçenekleri tercih edebilirsiniz. Aslında ben göller bölgesini de içine alan Highlands’i tercih edecektim ama viski üretimi de ilgimi çektiği için diğerine katıldık.
Bu arada bir çok tur şirketi bulunuyor bu turları düzenleyen. Biz Hearth of Scotland turlarından birine katıldık. Highland turunu seçmediğimiz için pişman olduk çünkü Stirling kalesi ve göl çok da etkileyici gelmedi. Viski tadımı fena değildi. Ama tur rehberimiz dur duraksız konuştuğu için başımız çok şişti. Bence sağdan direksiyonlu araç kullanabiliyorsanız araç kiralayıp gezmek çok daha keyifli olacaktır!
Böylece bir Edinburg seyahatimizi de tamamlamış olduk. İskoçya’yı gerçekten çok seviyorum. Bir kez daha, sıcak bir zamanda kesinlikle gitmek istiyorum…
YORUM BIRAKIN